Batı ülkelerinde azalıyor, Türkiye’de artıyor

Batı ülkelerinde kanser sıklığındaki azalışa rağmen Türkiye’de kansere bağlı ölümler artıyor. Meme kanseri, görülme sıklığı artan kanser türleri arasında önemli bir yer tutuyor.

Erken teşhisin meme kanserinde de hayat kurtardığına bir kez daha vurgu yapan Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras, ekim ayının “Meme Kanseri Farkındalık Ayı” olduğuna dikkat çekerek, her kadının meme kanseri ile ilgili ne kadar risk taşıyıp taşımadığını bilmesi gerektiğini vurguladı.

meme-kanseri-kontrol

Meme kanserinde düzenli kontrolün son derece önemli olduğunu aktaran Uras, bu hastalıktan tamamen kurtulmanın mümkün olduğunu söyledi, “Çünkü meme kanserinde eskiden herkese aynı tedavi uygulanırdı halbuki şimdi kişiye özel tedavi var. Hatta kişinin tümörüne özel tedavi var” diye konuştu.

Ailesinde hiçbir risk faktörü olmayan, görünüşte tamamen sağlıklı olan kişilerin de kanserden korunmak için mutlaka tarama programlarına girmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Uras, yüksek risk grubunda olan kadınların tarama programlarına daha erken dönemde girmesi gerektiğini kaydetti.

20 YAŞINDAN SONRA KENDİ KENDİNE MUAYENE
Dünyada her yıl binlerce kadın meme kanseri nedeniyle hayatını kaybederken bu ölümlerin büyük bir bölümünün altında kanser teşhisinde geç kalınması yatıyor. Öyle ki tetkikler düzenli yapılıp kanser erken evrede yakalandığında meme kanseri artık tamamen tedavi edilebilir bir hastalık. Kadınların mutlaka yaptırması gereken tetkiklere değinen Prof. Uras, “Taşıdığı risk faktörlerine göre muayene sıklığı değişebilse de her kadının 20 yaşından sonra 1-3 yılda bir, 40 yaşından sonra ise her yıl meme konusunda uzmanlaşmış bir doktor tarafından meme muayenesinin yapılması gerekiyor” dedi.

Ultrasonografi, ses dalgaları aracılığıyla görüntü elde edilmesini sağlayan bir yöntem. Prof. Cihan Uras’ın verdiği bilgilere göre, ultrasonda radyasyon riski ve yan etki yok. Ayrıca işlem sırasında ağrı da duyulmuyor. Meme dokusu yoğun olan, yani genç kadınlarda memenin ultrason ile incelenmesi öneriliyor. Çünkü genç kadınlarda memenin süt üreten dokusu fazla olduğu için mamografinin kanser saptamadaki başarısı düşüyor. Ayrıca genç kadınlarda meme dokusu radyasyona daha duyarlı olduğu için mamografi riskli olabiliyor. Ultrasonda ise meme dokusu tarafından örtülmüş olduğu için mamografide görülemeyen küçük kanser odakları daha kolay saptanabiliyor. 35 yaşın altındaki, hamile veya süt emzirmekte olan kadınlarda ve bir meme bulgusunun değerlendirilmesi gerektiğinde ultrason tercih edilen ilk yöntem. Çünkü radyasyon riski yok. Ayrıca meme kanseri açısından riskli bulunan 40 yaşın altındaki tüm kadınlarda tarama yöntemi olarak kullanılabiliyor. Çok riskli kişilerde bu yaşta bile bazen taramaya mamografi eklemek gerekiyor.

HİÇBİR ŞİKAYET GÖRÜLMEYEBİLİYOR
Meme kanserinin erken dönemde saptanmasını sağlayan en önemli yöntem ise mamografi. Zira meme kanseri memede veya koltukaltında ele gelen kitle, meme başından akıntı gelmesi gibi belirtiler verse de, bazı hastalarda bu yakınmaların hiçbiri olmuyor. Bu durumda da meme kanseri sadece mamografi incelemesiyle tespit edilebiliyor. Ancak özellikle meme dokusu yoğun olan kadınlarda taramada mamografinin ultrasonografi ile birlikte kullanılması gerekiyor. Bu şekilde duyarlılık yüzde 90’ın üzerine çıkarılabiliyor. Pek çok kadın mamografide alınan radyasyondan dolayı endişe duyuyor; oysa bu işlem sırasında alınan radyasyon dozu son derece düşük. Bir kişinin 3 ayda normal olarak maruz kaldığı ya da uzun bir uçak yolculuğunda alınan radyasyon dozu mamografiye eşit. Dijital mamografilerde bu doz daha da düşüyor. Herhangi bir bulgu ya da belirti olmasa bile 40 yaşın üzerindeki tüm kadınlara düzenli olarak 1 ya da 2 yıllık aralıklarla mamografik tarama yaptırmaları öneriliyor.
Kaynak:ntvmsnbc

Share